İhtilal Unutulmadı Okul Yıllarındaki Etkileri Silinmedi
İhtilal unutulmadı, unutulmayacak şekilde yaşadık. Bin dokuz yüz seksen yılında orta bire gidiyordum. Üstelik ilkokula bir sene erken gittiğim için, ortaokula başladığımda da yaşım küçüktü. Bu sebeple, ihtilalden fazla etkilenmedim, ancak zihnimden bazı hadiseler hâlâ silinmedi. Silineceğe de benzemiyor.
Ortaokul yıllarında, sağ sol kavgası, iyice ayyuka çıkmıştı. Hem yaşça hem de bedenen küçüktüm. O yıllarda, yani ihtilal döneminde zaman zaman yolumuzu kesen liseli öğrenciler;
-Bugün boykot var, okula gitmeyin.
Kimi zaman söylenenleri dinler, geri dönerdik. Oysa bazen de talimata uymaz okula giderdik. Okulumuz hem ortaokul, hem de lise olduğu için oldukça kalabalıktı. Bazı gün polis, liseli öğrencileri okulun geniş bahçesinde, yüzüstü yere yatırır saatlerce bekletirdi.
Ortaokula Başlayınca Büyümüş mü? Oluyoruz
İlkokulda aynı sınıfta okuduğumuz mazbut, kendi halinde, sessiz, kız okul arkadaşım vardı. Ortaokulda da aynı sınıftaydık. İlkokulda küçük sayılan kız, ortaokula başlayınca büyümüş oldu. Okul arkadaşım, yeni sınıfımızda tanıştığı sol görüşlü kızla bayağı samimi oldu. Teneffüs de beraber gezdiği yeni arkadaşının, ablası da bizim okulda öğrenciydi. Birinci sınıfta kalıp, çift dikiş giden abisi de bizim sınıftaydı. İhtilal havası esmeye başlamıştı, ihtilalin ayak izleri iyice belirginleşiyordu. Bunun yanında okulumuzdaki hadiseler gazetelere de çıkıyor, okuldaki kargaşa bir türlü bitmiyordu.
O günkü ders programımızda, beden eğitimi dersi de vardı. Ben de evden top getirmiş, beden eğitimi dersinde topla oynayacaktım. Öğretmenimizin derse gelmesi gecikti, bu arada sıranın altındaki topum, yazı tahtasının yanına yuvarlandı. Haliyle, topu almak için, tahtanın yanına gittim. Sınıfın kapısı destursuz açıldı, sınıfımıza üç dört liseli talebe girdi. Liderleri, sınıfımızdaki iki kardeşin ablasıydı. Orta bire giden çocukların karşısına geçip, klasik devrim sözlerinden konuşmaya başladı. Sınıfta öğretmen olmadığı için, konuşmacıyı kâle almamış, ayağımdaki topla meşguldüm.
Nutuk çeken ihtilal karşıtı öğrenci, bir an konuşmasını keserek, bana baktı;
-Bunlar mı ülkeyi kurtaracak, topun peşinde koşanlar.
Muhtemelen söyleyecekleri bitmiş, sınıftan çıkmak için bahane arıyordu. Bir iki lafı daha ağzında geveleyip, sözlerini bitirdi, diğer arkadaşlarıyla beraber sınıftan çıktı.
Dersi Boykot Eden Öğrenci Nereye Gidiyor
Onların çıkışından kısa bir süre sonra, dersin öğretmeni sessizce sınıfa girdi. Dersi anlatmak üzere hazırlanan öğretmenimiz, elini kaldırmış, söz isteyen öğrenciyi gördü. Bu ilkokulda beraber okuduğum kız okul arkadaşımdı, öğretmen izin verince ayağa kalktı;
-Hocam, bugün İbo’nun ölüm yıldönümü, o yüzden ders yapmayacağız. Dersi boykot ediyoruz.
Fındık kadar kızdan, çınar gibi sözü duyunca, öğretmen gayri ihtiyar biraz istihza yaptı;
-İbo, abin mi? Onu burada mı anacaksın!
Elbette konuyu fazla uzatmadı, ancak boykot da yapmadı. Bir süre dersin konusunu işledi ama bacak kadar çocuğun söylediği lafı da hazmedemedi. Sınıfta ders havası kalmayınca, notlarını ve kitabını toplayıp, bir şey demeden sınıftan çıktı. Dersi yarım bırakıp gitti, ancak olay bu şekilde kapanmadı. Son dersin bitimine yakın, sınıfa omuzunda yıldız bulunan rütbeli subay girdi, yanında iki jandarma da vardı. Boykot isteğinde bulunan öğrenciyi ve onun mihmandarı arkadaşını da alıp, çıktılar. Okulun dışında askeri cip bekliyordu, cipe binerek gittiler. Ertesi günü sınıf arkadaşları merakla iki kızın etrafında toplanıp, olayın seyrini sordular. Onlar ise cevap vermedi.
İhtilal Dönemi Neden Birbirimize Düşman Olduk
1980 yıllında halkımız, sağcı ve solcu şeklinde bölünmüştü. İhtilali kimse istemiyordu ancak bu kimselere baktığımızda, iki tarafın da ortak derdi “vatanın bağımsızlığı ve ülkenin bölünmez bütünlüğü” sloganıydı. Bir kısmı İncirlik Üssündeki Amerika Birleşik Devletlerinin varlığına kızıyor, protesto ediyor. Bir kısım vatandaşın sloganı ise “komünistler dışarı” idi.
Düşman belliydi ve de kızdıkları kimseler de belliydi, bunlarda ülke dışındaki yabancılardı. Durum bu olduğu halde, halkımız bir birine kızıp bir biriyle kavga ediyordu. Şimdilerde de durum pek farklı değil, birileri birilerine kızıyor ancak herkes ülkenin geleceği için endişe ediyor, ama bir birine kızıyor. Mevcut sorunları görüp çözüm üretemeyen siyasiler ve sorunun müsebbibi olmayan halkımız bir birine kızmasın.
Siyasi uyuşmazlıklar, devlet politikası güdülerek çözülmelidir. Yüz yıllardır köklü devlet geleneğine sahip, ülkemizin insanları her zorluğun altından kalkmayı her zaman başarır.
Özet
During the 1980 coup era in Turkey, a young student reflects on the pervasive political unrest. Despite being young and somewhat detached, the memories of school boycotts led by older students and police interventions are indelible. Political divisions were stark, with both sides claiming to protect national sovereignty but ended up fighting each other. The narrator suggests that these societal conflicts should be solved through state policy rather than public discord.