Blog

Ümit İle Ecelini Bekleyen Ne Çaresizdir

Ümit bekleyen bir kimse sessizliğin sesini dinlerken, aklıma sen geldin, bütün benliğim buz kesti. Çünkü sen ne davet ne de talep beklerdin. Hayatımıza gelişin ani olur, sessizce dâhil olurdun. İsmini duydukça içimiz ürperir, insanız korkarız lakin kaçamayız. Zira kaçacak yerimiz, yerde de yok, gökte de yok. Ancak filmlerde görürüz, otoriteye başkaldırır, çözüm arar, çare arar.

ölüm

ölüm

Oysa Sen, hayatımızın her boğumunda hem çare, hem dert, hem de sonuçsun. Bitmez sanılan çile de biter, elbette safahat da biter. Birden biredir, hemencecik, sessizce. Boru öttüğünde, kurdele kesildiğinde iş bitmiştir. Ensene ŞAPLAK da yemezsin, sana ters BAKAN da olmaz. Sudan çıkmış balık olmazsın. İnsanlar kurbanlık koyun gibi çaresizce sıraya dizilir. Kimi öncelik ister, haddi aştığını söyler, ancak sıra değişmez.

Gelmesi gereken yere saatin ibresi gelmediyse, aldığın nefesi vermedikçe, çaresizce beklersin. Acele etmek, ısrar etmek, ümit etmek nafiledir. Ümit sadece fakirin ekmeği değildir, ümit her insanın, her canlıyı yaşatandır. Ümit olmazsa ne olur? Hiçbir şey olmaz. Yaşam olmaz, sevmek olmaz, koşmak da olmaz. İnsan yerinden kalkamaz, onu koşturan, coşturan yalın bir ümittir.

Ölümü Bekleyen Hastalar Çaresizce Taburcu Olmayı Bekler

Gene hastane köşesinde sessizce bekliyoruz. Ümit arıyoruz veya bize ümit verecek birini. Hasretiz, gönül ateşimizi söndürecek bir söze, yüze, göze hasretiz. Akşamın karanlığından, sabahın aydınlığına kadar bekliyoruz. Güneş, gülüyor yüzümüze ama biz güneşe gülemiyoruz. Ümit arıyoruz, ümit bekliyoruz ya da ümit istiyoruz. Bir haber gelse diyoruz, ama haber gelmiyor. Geleni bekliyoruz, gideceği bekliyoruz.

Ümit

Sessizliğin yüksek sesi, bizi rahatsız ediyor. Kulaklarımızı tıkıyoruz ama ses daha da artıyor. Nasıl bir şey sessizliğin sesi? Bir türlü ne azalıyor, ne de diniyor. Beyazlar içinde kırmızı kapı, durmadan açılıp kapanıyor, içeriden ışık geliyor gidiyor. Tam geldi diye ayağa kalkıyoruz, ama o gelmiyor. Yolcuyuz diye, biz kalkıyoruz boşalan yerimize başkaları oturuyor. Oysa kim oturdu diye dönüp bakamıyoruz. Biz de bir zamanlar boşalan koltuğa oturmuştuk. Biz kalkınca yerimizi de kaptılar. Gitme zamanımız gelmiş gibi bekliyoruz ama gidemiyoruz. Neden bizi burada tutuyorlar. Bizden ne istiyorlar. Yoksa biz burada durdukça bizden kazanç mı elde ediyorlar. Yazıktır, günahtır, hem vebali var hem hesabı var.

Yapmayın, bunu bize yapmayın. Bırakın bizi; özgürce uçalım gökyüzüne, yaylaya salınmış buzağı gibi koşturalım, dağa tırmanan keçi gibi sektirelim. Geniş meydanda duralım, daracık alandan bizi bırakın, özgür bırakın.


Ruh Bedenden Ayrılınca Nasıl Huzuru Ümit Eder

bilgi

Çıkalım gökyüzüne, konalım konağımıza, bizi bekleyenlere “Merhaba!” diyelim. Oturtsunlar bizi misafir gibi başköşeye. Ne demek, biz evin sahibiyiz, köşklerin sahibi olsan da oradasın. Sen de ümit ekmeğini bırakıp, ümitsizlik meydanına geldin. Tarlayı ekerken zorlandığını hatırlarsın. Güneşin altında, uzun yaz geceleri dilin damağına yapışırdı. Etrafında içecek su, yiyecek ekmek arardın. Oysa her taraf yiyecek doluydu, alıp yemez, tutup içmezdin. Bacaklarını uzatıp çekirdek çitlemek yerine, dizlerini büker, karıncalanıncaya kadar beklerdin. Kimi ayağı uyuştuğu için kalkınca sendeler, kimi dinlendiğinde, dinlenmek için tatile gider.

Dünyada Koşturmazsan, Ahirette Kimden Ne Beklersin

Zil çalıp “Toplanın!” Denildiğinde en önde sen koşardın, arkandan gelen olmazdı. Arabasına binen serinlik, uzak diyarlara giderdi. Senenin tamamı boş idi ama o bir gün yok mu, o bir gün onun için çok önemliydi. Eğer o gün kırlarda, bayırlarda olamaz ise kahrolurdu. Bir senenin boş olmasının bir kıymeti yoktu. O bir günü doya doya, özgürce yaşamalıydı.

Nasıl olsa birçok kimse vardı. O olsa da olmasa da kervan yürürdü. Hatta o olmayınca kervan belki yolunu da şaşırmazdı. Ne olacaktı ki, koşu dediğin, topu-topu sabahtan akşama kadardı. Gak deyince yemek gelir, guk deyince su gelirdi. Sanki ne olacaktı. Onca insan taş mı atıyordu, onsuz da olsa idare ederdiler. Oysa kendinin bir amacı vardı, yıllardır sinesinde sakladığı küçük çocuğunu kırlarda, bayırlarda koşturacaktı. Amacı kutsal değildi. Ama doğru veya yanlış olmasının bir kıymeti de yoktu. Zira insanlar amacı için yaşar, amacı için ölürdü.

bilgi

Kendi kıymetliydi, başkasının zararı normaldi. Ancak kendi zararı mümkün değildi. Kutsanmıştı, şeytan tüyü vardı, boşuna seçilmemişti, parmakla gösterilip sevilmeliydi. Can yakmak belki doğruydu, belki de yanlıştı. Ancak can yakmayı kimin yaptığı önemliydi. Eğer bunu sen yapıyorsan eyvallah çekeriz, düşünmeden, sorgulamadan, çünkü sen sendin. Oysa biz kimdik ki, sana hizmet eden köleydik. Sen otur dersen oturur, sen kalk dersen kalkarız. İtaat bizim birinci vazifemiz.

Eden bulur, Bulan Yaşar Gençlik De Gider

Elbette Ali yazsa da Veli bozsa da bilgisayarın hard diskinde silinme olmaz. Bir gigabaytlık kapasitenin içine on gigabaytlık veri sığar. Sen silsen de o silinmez. Şekli değişse de bilgi durur. Zamanı geldiğinde attığın taşın, ürküttüğün kurbağaya değip değmediğine bakarlar.  Koşanın ardından koşturmadıysan, yürüyenin ardından gitmediysen, o senin elinden neden tutsun.

bilgi

Tarlada hasadı yapılmış ama unutulmuş ekin gibi tek başına kalacaksın. Esen rüzgârla eğilip, yağan yağmurla ıslanacaksın. Ne ümit etmeye şansın olacak, ne de ümitsizliğe.  Bir zamanlar maske takar, Koronadan korunurdun, aracına bindiğinde serinlikte olurdun. Ama şimdi dut yemiş bülbül gibi sessizleştin. Hem sessizleştin hem de leştin, artık senin bir kıymetin yok, sadece sırasını bekleyen bir kimsesin. Ne sıkıştığında el vereceğin, ne de elini uzattığında tutacağın kimsen var. Senin için ne ümit var ne ümitsizlik, burada sadece çaresizlik ve bekleyiş var.

Bacakların güçlüyken koşarsın, ya güçsüzken ne yaparsın? Sen, sen ol, ama önce insan ol. Buruk söze, yanık gönle, hüzünlü bakışa illa ki sessiz yakarışa, kayıtsız kalma. Gün döner, deveran döner, pire berber olur, deve tellal olur, Adana’da yetişen pamuk belki derdine çare olur.  

Akşam oldu, hava gene karardı, kabre girmiş gibi birden etraf daraldı. Birazdan iki arkadaş gelir. Soruları sorduklarında, cevabın hazır mı? Oysa cevaba gerek yok; adım atarken, denizde yüzerken, uzaya giderken bunların hepsi bir cevaptı.

Çalışmadan gelirsen

Özet

Man came to earth to do his duty. There are many duties, some work for the Hereafter, some for the world. We are treated according to the preference we choose.